Page 12 - Siyer 1. Ünite
P. 12

SIYER

                     Bedeviler; kabile dayanışması, asabiyet ve himaye geleneğiyle idare edilen topluluklar iken
                     hadariler asırlarca Sâsânî ve Bizans sınırlarında yarı bağımsız yönetimler kurmuşlardır. Bu
                     sebeple aralarında belirgin farklar oluşmuştur. 37
                     İslam’dan Önce Sosyal Sınıflar
                     İslam’ın ilk muhatapları olan Mekkeliler, kabile anlayışına bağlı hareket etmekteydi. Bu anla-
                     yış onların toplumsal algılarını temelden etkilemişti. Kişi, kabilesinin kimliği ile yaşıyordu. Put,
                     kabilesinin putu olduğu için saygın görülüyor; gelenekler ataları öyle kabul ettiği için doğru
                     sayılıyordu. Putperest atalarını taklit edenler hakkında, “Biz atalarımızı bir din (millet) üzerin-
                     de bulduk, biz ancak onları taklit ederiz.”  şeklinde buyurularak Kur’an’da cahiliye düşüncesi
                                                        38
                     eleştirilmiştir.
                     Bu dönemde toplum; hürler, esirler ve mevali olmak üzere üç sınıftan oluşmaktaydı. Kâhinler,
                     şairler ve savaşta kahramanlık gösterenler diğerlerine nispetle daha üstün kabul edilirdi. Yalnız
                     Mekke’de Kusay soyundan olanlar hürlerin de üstünde bir asilzade sınıfı oluşturuyorlardı. Esir-
                     ler ise köle ve cariyelerden oluşmaktaydı. Köleler mal ve eşya gibi alınıp satılır, miras yoluyla bir
                     kimseden diğerine geçer ya da hediye edilirdi. Esirler ile hürler arasında ise mevali denilen azat
                     edilmiş köle ve cariyeler bulunurdu. Mevaliler, köle gibi olmamakla beraber hürlerle aynı haklara
                     sahip olamazlardı. Hür birisiyle evlenemedikleri gibi diyetleri hür birisinin ancak yarısı kadardı.
                                                                                                  39
                     Kan davaları, kabilelerin kendilerini uzak tutamadıkları başka bir sosyal sorundu. Diyet uygulama-
                     sı, süregiden kan davalarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Kan davasında bir kimsenin
                     işlediği suçtan bütün kabilesi sorumlu olurdu. Aynı şekilde saldırıya uğrayan bir kimsenin intika-
                     mını da kabile üyelerinin tamamı almak durumundaydı. 40

                            YORUMLAYALIM



                     Cahiliye Araplarının “asabiyet” adını verdikleri, aynı soydan gelen ve aynı
                     kabileye mensup olanların birlikte hareket etmesini sağlayan dayanışma ruhu,
                     Cahiliye Dönemi’nin vazgeçilmez bir unsuru idi. Ancak İslam, müminleri kardeş ilan
                     ederek asabiyetin esasını oluşturan soy üstünlüğünü reddetmiştir. Hz. Peygamber,
                     “Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut asabiyet davası
                     güderken  körü  körüne  açılmış  bir  bayrak  altında  ölen  bir  kimsenin  ölümü  cahiliye
                     ölümüdür.” (Müslim, İmâre, 57.) buyurarak kabile asabiyetinin zihinlerdeki tesirini yok
                     etmek istemiştir. Her devir için tehlike arz eden bu duyguyla mücadele adına uyarısını
                     da şöyle yapmıştır: “Asabiyete çağıran bizden değildir. Asabiyet davası uğruna savaşan
                     bizden değildir. Asabiyet davası uğruna ölen bizden değildir.”
                                                                        (Ebu Dâvûd, Edeb, 111-112.)
                     Yukarıdaki  parçadan  hareketle  asabiyet  duygusunun  toplumda  ne  gibi  olum-
                     suzluklara sebep olabileceğini yorumlayınız.


                     Çetin  iklim  şartları  ve  zorlu  geçim  koşulları  nedeniyle  kabileler  arasındaki  ilişki  düşman-
                     lık üzerine kurulmuştur. Buna göre aralarında anlaşma bulunmayan iki kabile birbirine düş-
                     man sayılmıştır. Cahiliye Dönemi’nde kabile savaşları o kadar sıradan hâle gelmiştir ki baskın
                     ve yağma bir geçim vasıtası olmuştur. Arapların katıldığı bu savaşlar için Eyyâmü’l-Arab ifa-
                     desi kullanılır.  Cahiliye Devri Arapları, ancak savaş yapmanın yasak olduğu Zilkâde, Zilhicce,
                                41
                     37  Âdem Apak, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, s. 24.
                     38  Adnan Demircan, Cahiliye Arapları, s. 49; Zuhruf suresi, 23. ayet.
                     39  Âdem Apak, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, s. 138-142.
                     40  bk. Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, s. 117.
                     41  Âdem Apak, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, s. 132.



                    2424
   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17