Page 7 - Kelam 2. Ünite
P. 7

2.1. Bilginin Tanımı

              Kelamcılar bilgiyi “tereddüdün zihinde oluşturduğu belirsizliği ortadan kaldırarak kişiyi tatmin edecek tarzda, bir şeyi
           olduğu hâl üzere bilme”, “kişiyi cahillik, şüphe ve zandan uzaklaştıran nitelik” gibi farklı biçimlerde tanımlamışlardır. Ancak
           onlar için esas önemli olan bilginin tanımından ziyade, bilginin çeşitleri, kaynakları ve bilgiye ulaşma vasıtalarının neler
           olduğudur.

              Bilgi denildiğinde hem insanın elde etme imkânına sahip bulunduğu beşerî bilgi hem de Allah’ın (c.c.) sahip olduğu mut-
           lak ve sınırsız bilgi (ilim) akla geldiği için, kelamcılar bilgiyi iki başlıkta değerlendirmişlerdir. Zira Allah’ın (c.c.) bilgisi, herhangi
           bir vasıtaya, duyulara, düşünmeye vs. ihtiyaç duymayan, ezelî ve ebedî, yokluğu düşünülemeyen, bütün bu özellikleriyle insa-
           nın bilgisinden tamamen farklı bir bilgidir ve buna “kadim bilgi” adı verilir. İnsana ait bilgi ise öğrenme ile sonradan meydana
           gelen “hâdis (yaratılmış) bilgi”dir. Bundan dolayı bilginin çeşitleri veya bilgi elde etme yollarından bahsederken insanın sahip
           olduğu bilgi üzerine konuşulduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

              İnsanın bilgisi oluşumu açısından ikiye ayrılır. Birincisi, herhangi bir akıl yürütme veya delillendirmeye ihtiyaç duymadan,
           doğrudan doğruya zihinde oluşan bilgidir. Bu şekilde oluştuğu ve reddedilmesi de mümkün olmadığı için bu tür bilgiye zaruri
           (zorunlu) ya da bedihi (apaçık) bilgi denir. Gördüğümüz şeyin var olduğu, ateşin yakıcı olduğu bilgisi gibi duyularla elde ettiği-
           miz, birin ikinin yarısı olduğu gibi akılla ulaşılan ya da uzak bir ülkenin varlığı veya tarihteki bir olayın gerçekleştiği bilgisi gibi
           çok sayıda farklı kişi tarafından aktarılan (mütevatir) haber ile oluşan bilgilerin tamamı zorunlu bilgilerdir.

              Ulaşılan veriler üzerine düşünerek, birtakım vasıtalara başvurarak ve delil getirerek oluşan bilgiye ise nazari (akıl yürüt-
           meye dayalı) ya da istidlâlî (delillendirmeyle ulaşılan) bilgi adı verilir. Bu tür bilgiler sonradan edinilmiş bilgiler olduğu için
           bunlara kesbî veya iktisabî (kazanılmış) bilgi de denir.
            B          BİLGİ KUTUSU




                 Bedîhî ya da zorunlu bilginin Batı düşüncesindeki karşılığı a priori, nazarî ve istidlâlî bilginin
               karşılığı ise a posteriori bilgidir.







             2.2. Bilginin Kaynakları
              Kelamcıların geneli tarafından kabul edilen üç bilgi kaynağı   B  BİLGİ KUTUSU
           vardır: Sağlam duyular (havass-ı selime), doğru haber (haber-i
           sadık) ve akıl (akl-ı selim). Kelamcı açısından duyu organları
           bir bilgi kaynağıdır. Çünkü öncelikle âlemin varlığı bir gerçeklik   ✓   Havass-ı selime: Sağlam duyular.
           olarak kabul edildiğinde âlemin varlığını algılamanın ve âlemle   ✓   Akl-ı selim: Selim akıl.
           ilgili ilk izlenim ve bilgileri edinmenin vasıtası olan duyuları da   ✓   Haber-i sadık: Doğru haber
           kabul etmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de duyu organlarına atıfta
           bulunan ayetler vardır ve bu ayetlerde görmek, işitmek, tat-
           mak gibi duyuların önemine dikkat çekilir. “Kuru yerlere suyu
           gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi?” ; “Biz insanı
                                                                                      26
           katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır.”
                                                                                             27
           26  Secde suresi, 27. ayet.
           27  İnsân suresi, 2. ayet.

 34                                                   35
   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12