Page 10 - Kelam 2. Ünite
P. 10

Dinin haber yoluyla tesis edilmesi, kelamcılar açısından haberin bilgi kaynağı olarak kabulünü zorunlu kılmaktadır.
           Kur’an’da insanın ibret alması için geçmiş milletlerden ilahi emirlere uyan ve uymayanların akıbetlerine dair haberlerin nak-
           ledilmesi ise haberin hakikate ulaşmada önemli rolü bulunduğunun delilidir. Öte yandan, haberin bilgi kaynağı oluşu, insanın
           tecrübelerinden hareketle de ortaya konulabilir. İnsanların konuştukları dillerin ancak nesilden nesile aktarılma ve haber
           yoluyla öğrenilebilmesi, gidip görme imkânı olmayan uzak beldeler ve insanlar, geçmişte yaşanan hadiseler hakkında bilginin
           ancak haber vasıtasıyla elde edilebilmesi; insanın kendi ismine, nesebine, hayatının idamesini sağlayacak gıda ve maişete
                                                                            31
           dair bilgiyi ancak kendisine haber verilmekle edinebilmesi gibi tespitler bunun örnekleridir.  Bununla birlikte, kelamcılar
           haberin özü itibariyle doğru ve yanlış olma ihtimali bulunan bir bilgi kaynağı olduğunun farkındadırlar. Bu sebeple habere
           “doğru olma” şartını ekleyerek ancak doğru haberin (haber-i sadık) bilgi kaynağı olabileceğini ifade etmişlerdir. Doğru haber
           ise onlara göre gerçeğe (vakıaya, realiteye) uygun olan haber demektir ve iki kısma ayrılır:

              Mütevatir Haber: Yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluğun rivayet ettiği haberdir. Bu tanım-
           dan hareketle bir haberin mütevatir niteliğini kazanabilmesi için öncelikle çok sayıda insan tarafından nakledilmesi, ikinci
           olarak da bu çok sayıda insanın bir araya gelip beraberce bir yalanı haber olarak nakletme imkânlarının bulunmaması
           gerektiği ortaya çıkar. Bu şartları taşıyan mütevatir haber ile meydana gelen bilgi, tıpkı duyu organlarının sağladığı bilgi gibi
           zorunluluk ve kesinlik ifade eder.
              Peygamberden Gelen Haber: Peygamberin verdiği haber ya da bilgidir. Peygamberden gelen haber hem Kur´an
           ayetlerini hem de sünneti kapsamaktadır. Peygamber Efendimiz, Allah´ın (c.c.) gönderdiği  vahyi sadık bir elçi olarak
           insanlara tebliğ etmiş ve aynı zamanda bizzat yaşayarak sünnetiyle de örnek olmuştur.


            N        NOT EDELİM



                İslam’da vahiy de temel bilgi kaynaklarındandır ve haber-i sadık başlığı altında değerlendirilir.
              Kelam sisteminde duyular ve aklın yanında haber-i sadık adı verilen doğru haberler de bilgi kay-
              naklarından biri olarak kabul edilir. Haber-i sadık kendi içinde peygamberlerin getirdiği haber ve
              mütevatir haber olarak ikiye ayrılır.







             2.2.3. Havass-ı Selime
              Duyu organları kelamcılar tarafından bilgi kaynakları içerisinde önemli bir yere sahiptir. Onlara göre herhangi bir eksiklik
           ve kusuru bulunmayan duyularla elde edilen bilgiler; aklın, doğruluğuna apaçık hüküm verdiği zorunlu bilgilerdir. Çünkü in-
           san bir şeyi gördüğü ilk anda kendisinde onun varlığına ve mahiyetine ilişkin bir bilgi oluşmaktadır, bu bilginin oluşması için
           bir akıl yürütme sürecine ihtiyaç yoktur. Salim duyular vasıtasıyla bu şekilde zorunlu bir bilgi oluştuğu için duyuların verdiği
           bilgi akıl yürütmeyle elde edilen bilgiye göre daha kesin ve bağlayıcı olarak değerlendirilmiştir.

              Allah Teâlâ da duyulardan özellikle akli bilgiye ulaştıracak verileri temin eden işitme ve görmeye vurgu yaparak bunların
           verdiği bilgilerin inanca temel teşkil edeceğini ve inkârı imkânsız kıldığını belirtmektedir: “Onlara, size vermediğimiz
           imkânlar vermiş ve kulaklar, gözler ve kalpler bahşetmiştik; ama Allah’ın ayetlerini bile bile inkâr ettikleri için
           kulakları, gözleri ve kalpleri onlara bir fayda sağlamadı ve alaya aldıkları şeyler onları kuşatıp yok ediverdi.” ;
                                                                                                32
           “(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri  ve işite-
           cek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” 33
           31  Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd Tercümesi, s. 10-11; Teftâzânî, Kelam İlmi ve İslam Akâidi, s. 111.
           32  Ahkâf suresi, 26. ayet.
           33  Hacc suresi, 46. ayet.
                                                     38
   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15