Page 9 - Akaid 2. Ünite
P. 9

2. Ünite         2. Ünite                   İMAN VE MAHİYETİ




                Peygamber Efendimiz döneminden itibaren Ehl-i sünnet âlimleri, kalbinde imanı bulunduğu
           ve bunu diliyle söylediği hâlde dinin emrettiği amelleri işlemeyen veya bazı yasakları çiğneyen kim-
           seleri – yaptıklarını helal ve meşrû görmedikleri sürece – mümin saymışlar, Müslüman’a mahsus
           haklardan istifade ederek hayat sürmelerine karşı çıkmamışlardır. Bu kimselerin günahkâr “mü-
           min” oldukları konusunda fikir birliği (icmâ) etmişlerdir.

             B       BİLGİ KUTUSU


               Kalbinde iman bulunup inancını diliyle söyleyen fakat çeşitli sebeplerle ameli terk
             eden, şirk dışındaki büyük günahlardan birini işleyen kimse, işlediği günahı helal say-
             mıyorsa mümindir, kâfir değildir. Fakat büyük günah işlediği için ceza görecektir. An-
             cak bu kimse için tövbe kapısı açıktır. Yüce Allah böyle bir kimseyi ahirette dilerse
             affeder, dilerse affetmez, cezalandırır.


                Amelin Gerekliliği ve İmanla Olan İlgisi

                İman  ile  amel  birbirlerin-
           den farklı olmakla birlikte, âde-
           ta  etle  tırnak,  ruh  ile  bedenin
           birbiriyle irtibatı gibi bağlantılı-
           dırlar. Çeşitli sebeplerle ibadet
           ve ahlâkî davranışlardan birisini
           yerine getirmeme ya da haram
           olan  bir  fiili  yapma  sebebiyle
           amelde  kusur,  mümini  dinden
           çıkarmaz. Ancak imanını olgun-
           laştırmak imanı üstün bir dere-
           ceye yükseltmek ve böyle iman
           sahiplerine  Allah’ın  (c.c) vaat
           ettiği  nimetlere  kavuşmak  için
           ibadet ve amel gereklidir.                 Amelsiz iman, meyvesiz bir ağaca benzer.

                İman ile amel arasında iki yönlü bir ilişkiden söz edilebilir. İmanın amele etkisi bakımından
           düşünüldüğünde, gerçek bir imanın, kişiyi doğru amelde bulunmaya sevk etmemesi mümkün de-
           ğildir. Kalpte gizli kalmış fakat kişinin davranışları üzerinde etkisi görülmeyen, hayata yansımamış
           bir imanın ne kadar sağlıklı bir iman olduğu şüphelidir. Böyle bir iman, meyvesiz ağaca benzer.

                Amelin imana bakan yönü açısından düşünüldüğünde ise, kalpte bulunan imanın varlığını de-
           vam ettirmesi, sağlamlaşması, gücünü arttırması ve çevreye yansıması için de ibadet, amel ve ah-
           lâkın gerekli olduğu âşikardır. İnsan sadece kalpteki inançla yetinir, Allah’ın (c.c) emirlerini yerine
           getirmez ve yasaklarını çiğnerse dine ve Allah’a (c.c) olan bağlılığı yavaş yavaş zayıflar; en sonunda
           yok olma noktasına gelir. Bu sebeple ibadet, amel ve ahlâk hem imanı korur ve kuvvetlendirir hem
           de mümini iki dünyada da mutlu kılar.
                Bir kişi, namaz, oruç gibi ibadetlerin farz olduğunu; içki içme, adam öldürme gibi yasaklanan
           fiillerin haram olduğunu kesinlikle kabul ettiği hâlde farzları yerine getirmez, yasaklardan kaçın-
           mazsa, imandan çıkmaz ama imanının olgunluğunu yitirmiş ve onu tehlikeye düşürmüş olur. Yap-
           rakları, dalları ve budakları yok edilen bir ağaç, yine ağaçtır ama bu hâliyle her an kuruma tehli-
           kesiyle karşı karşıyadır. İşte amelsiz imanın durumu da buna benzer. Bu sebeple “İmanı korumak,
           kazanmaktan zordur.” sözü meşhur olmuştur.






                                                                                              33
   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14