Page 29 - Tefsir Okumaları 4. Ünite
P. 29

4. ÜNİTE



                  Bu görüşte olanlar şu delili öne sürmüşlerdir:


                  Allah Teâlâ (c.c.) , “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder,
           kötülüğü men edersiniz…” (Al-i İmran suresi, 110) ayetinde, bütün ümmete iyiliği emretmeyi,
           kötülükten sakındırmayı vacip kılmıştır. Bu konuda da hiç kimseyi bu sorumluluktan müstesna
           kılmamıştır.


                  Fakat âlimler,  marufu emredip münkerden nehyetmek, her ne kadar bütün ümmet-i Mu-
           hammed’e vacib ise de, ümmet içinde bunu yerine getiren bir topluluk bulunduğu zaman, bu mü-
           kellefiyetin diğerlerinden düşeceğini belirtmişlerdir. Bunun bir benzeri de Cenâb-ı Allah’ın (c.c.),
           “Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak el birlik (savaşa) çıkın” (Tevbe suresi, 41. ayet) ayeti ile

           “Eğer el birlik çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azaba duçar eder.” (Tevbe suresi, 39.
           ayet) ayetidir. Zira ayetteki emir umumi olmasına rağmen bu işe yetecek bir grup bulunursa, so-
           rumluluk diğer müminlerden düşer.

                  2. Husus: Bu ayet, şu üç mükellefiyeti ihtiva eder: hayra davet, ma’rufu (iyiyi) emretme ve

           münkeri (kötüyü) nehyetme. Bu üç kelimenin, aralarında bulunan atıf vavlarından dolayı, birbirle-
           rinden farklı şeyler olması gerekir. Hayra davetin en faziletlisi, Allah’ın zâtını ve sıfatlarını bildirip
           O’nun mümkün varlıklara (yaratılmış varlıklara) benzemekten münezzeh olduğuna inanmaya da-

           vettir. Çünkü Cenâb-ı Allah (c.c.), “Rabbinin yoluna hikmet ile davet et...” (Nahl suresi, 125)
           buyurmuştur.

                  Hayra davet, şu iki şekilde olur:

                  1) Uygun olan şeyi yapmaya teşvik etmek ki; bu, emr-i bi’l-maruftur.


                  2) Uygun olmayanı bırakmaya teşvik etmek ki; bu da, nehy-i ani’l-münkerdir.

                  Böylece Cenâb-ı Allah, önce cinsi, sonra da onun iki türünü zikretmiştir.

                  Daha sonra Hak Teâlâ, “İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir” buyurmuştur. Bazı

           âlimler, bu cümleden yola çıkarak fasık (günahkâr) kimsenin emr-i bi’l- ma’ruf ve nehy-i ani’l- mün-
           ker yapamayacağını söylemişlerdir. Zira ayet, bu işi yapanların kurtuluşa ereceğini söylemektedir.
           Hâlbuki fâsıklar, felaha eremezler. Dolayısıyla emr-i bi’l ma’ruf yapacak kimsenin fâsık olmaması
           gerekir. Ayrıca bu âlimler, görüşlerini desteklemek için şu ayetleri de delil olarak kullanmışlardır.

           “Siz insanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?” (Bakara suresi, 44) “Ey imân
           edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz,
           Allah katında büyük bir buğzu gerektirir.” (Saf suresi, 2-3) Bu görüşe katılmayan âlimler ise
           fâsıkın emr-i bi’l-ma’ruf yapabileceğini söylemişlerdir. Çünkü ona hem yaptığı kötü işi bırakmak,

           hem de başkalarını o kötü işten uzaklaştırmaya çalışmak vaciptir. Onun, bu vaciplerden birini ye-
           rine getirmemesi diğerini de, terk etmesini gerektirmez.   29



           29   Fahreddin Razi, Mefatihu’l Gayb,  (C 6, s. 520-524’ten düzenlenmiştir.)



                                                           215
   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34