Page 17 - Fıkıh Okumaları 3. Ünite
P. 17

FIKIH OKUMALARI




              Zekât ibadeti, hicretin 2. yılında ramazan orucundan önce kurumsal hâle gelmiştir. İs-
          lam’ın ilk dönemlerinden itibaren Müs lü man lar zekât fikrine alıştırılmış, daha sonra da, zen-
          gin olanların bu imkânını belli oranda fakirlerin ve top lumun ihtiyacı için harcaması gerekti-
          ği, bunun namaz ibadeti kadar önemli olduğu hususu vurgulanmıştır.


              Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in sünnetinde zekât daima namazla birlikte zikredil-
          miştir. Bu husus namazla zekât arasındaki kuvvetli bağa, kişinin Müslümanlığının ancak bu
          ikisini eda etmekle olgunluk derecesine ereceğine bir delildir. Namaz bedenî, zekât ise mali
          bir ibadettir. İki ibadete de hâkim olan ruh Allah’a yaklaşmak ve onun rızasını kazanmaktır.


              Zekâtın ibadet manası yanında bir de yüce insani hedefleri, üstün ahlaki değerleri ve
          iktisadi gayeleri vardır. Kur’an-ı Kerim zekâtın hedeflerini “tathîr” (temizleme) ve “tezkiye”
          (arıtma) kelimeleriyle özetler: “Onların mallarından sadaka (zekât) al. Onunla kendilerini
          temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun.”      34

              İslam dini insanın Allah’tan başka her şeyin esaretinden kurtulup sadece Allah’a kul ol-
          masını ister. Bunun bir yolu da zenginin her sene malının zekâtını ve rerek hem Allah’ın em-
          rine boyun eğmesi hem de dünya malının kendisine geçici bir süreliğine emanet edildiği
          bilincine varmasıdır. Bu bilinç sayesinde bencillikten, para ve mala düşkünlükten kurtulan,
          darda kalmışların yardımına koşmayı huy edinen kimseler, Allah’ın halis kulları arasına gir-
          meyi başarırlar.

              Zekât, Allah’ın verdiği nimetlere şükürdür. Namaz ve oruç gibi bedenî iba detler, Allah’ın
          ihsan ettiği vücut sıhhat ve selametinin şükrüdür. Başta zekât olmak üzere yapılan gönüllü
          mali ödemeler de mal nimetinin şükrüdür.


              Zekât teriminin taşıdığı artma ve üreme (nema) dikkat çekicidir. Yoksul zümrelerin eline
          geçen para her şeyden önce insan onurunu geliştirir, iş gücü kalitesini artırır, bunun yanında
          artan satın alma gücü sayesinde yük selen umumi talep hacmi ekonomik hayata dinamizm
          getirir. Zekât sermayeyi yatırıma zorlar. Çünkü elde atıl tutulup yatırıma yön lendirilmeyen
          sermaye, yıldan yıla zekât ödemeleri sebebiyle erimeye yüz tutar.


              Zekât, zenginler ve fakirle r arasındaki toplumsal denge, barış ve huzurun sigortası ol-
          duğu gibi kamu yararına ibadet aşkıyla katılım bilincini yerleştirici bir kurum vazifesi görür.
          Ancak üretim biçim ve ilişkilerinin çok hızlı değiştiği günümüzde zekâtın, teorik bakımdan zi-
          hinlerdeki önem ve an lamını koruduğu söylenebilse de, uygulamaya yansıyan ve Müslüman
          top lumlarda sürdürülen şekliyle gerçek anlam ve amacına hizmet ettiği kolaylıkla söylene-
          mez. Bu konuda geniş çaplı ve kamu destekli organizasyonların da bulunmayışı sebebiyle
          hem kapsamı hem de alıp verme işlemi giderek fertlerin dinî-vicdani sorumlulukla rına bağlı
          özel bir ilişki hâline gelmiş ve hayli zayıflamıştır.








          34 Tevbe suresi, 103. ayet.


                                                           66
   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22