Page 4 - Tezhib 1. Ünite
P. 4

1. ÜNİTE




            Bugüne kadar, hemen hemen hiç denecek kadar az incelendiği ve bu konuda yayın
          olmadığı için Göktürk sanatı hakkında birçok bakımdan fikir edinmek zordur. Şamanizm’e
          inanan Göktürkler; dil, edebiyat ve sanatta çok zengin örnekler vermişler fakat bunların
          pek azı zamanımıza ulaşabilmiştir.

            Bununla  beraber  Altay  Dağları’nda  Göktürk  Dönemi’ne  ait  Katanda  buluntuları,
          Macaristan’da bazı Peçenek mezarlarından çıkan eserlerle çok benzerlik göstermektedir.
          Bu benzerlik kayış uçlarında, kemikten yay parçalarında, oklarda, gem, üzengi ve diğer
          koşum takımlarında görülmektedir.

            Peçenek  eserlerinde  gördüğümüz  süsleme  unsurlarını  incelediğimizde,  hayvan
          üslubunun yanında geometrik tezyinat da dikkati çeker. Özellikle tıbbın sembolü olan ve
          Süheyl Ünver tarafından “Saadet Düğümü” olarak isimlendirilen, Anadolu Selçuklularında
          çok kullanılan motife Orta Asya buluntularında rastlamamız oldukça dikkat çekicidir.

            Göktürk  Dönemi’ne  ait Tanrı  Dağları  eserlerinde  görülen  süsleme  unsurlarında  ise,
          tabiattan stilize edilmiş penç ve yaprak motiflerine rastlanmaktadır. Ayrıca Altay Dağları
          buluntularına  göre  Göktürk  çanak  ve  çömleklerinde  ince  çizgilerle  yapılmış  balıksırtı
          tezyinatının da olduğu görülmektedir.

            Merkezleri  Orhon  kıyılarında  olan  Dokuz  Oğuzlar,  744  senesinde  Uygur  Devleti’ni
          kurarak  840  senesine  kadar  bu  bölgede  yaşamışlardır.  Maniheizm  dinini  kabul  eden
          Uygurlar siyasi ve kültürel açıdan önemli bir role sahip olmuşlardır. Mani dininden sonra
          Budizm’i benimseyen Uygurlar, duvar resimlerinde kullandıkları figür ve motifleri daha da
          küçülterek kitap süslemekte kullanmışlardır.

            840 tarihinde Orhon kıyılarındaki Uygur Devleti yıkılınca devletin ağırlık merkezi Beş-
          balık ve Turfan bölgelerine nakledilmiştir. MS 840’tan sonra Turfan Bölgesi kültürü, karışık
          bir karakter arz etmeye başlar. Bu suretle yeni bir üslubun meydana çıktığı anlaşılır. A.
          Von Le Cog’un (Von lö Kagi) “mischkarakter” yani “karışık karakter” diye adlandırdığı bu
          üslubun en önemli özelliği Çin sanatından çok şeyler taşımasıdır. Böylelikle yepyeni bir
          çiçek tezyinatı doğmuştur.

            Uygur sanatının başlangıç devrinin en önemli hususiyeti, Budist gandhara sanatı ile Çin
          üslubunun birleşmeye başlaması ve yepyeni bir cereyanın meydana gelmesidir. Ayrıca
          bu devirdeki eserlerde kısmi bir çerçeve yapma eğilimi göze çarpar. Buna bağlı olarak
          mağaraların tavanlarının çiçeklerle kaplandığı ve kitabelerle süslendiği görülür.

            9 ve 10. yüzyıla ait bezeklik fresk süslemelerinden birinde görülen ejder süslemesi
          dikkate  değerdir.  Ejder  üzerinde  bulunan  birbirini  takip  eden  eğriler,  Selçuklu  Dönemi
          yazmalarındaki münhaniler ile benzerlik göstermektedir. Ejderin ayağından çıkan kanat
          biçimindeki formlar ve helezonlar rumi motifini hatırlatmaktadır. Bu Uygur freski Berlin
          Staatliche Museen’de ( Ştaatlihe Müzin) sergilenmektedir.





                                                       14
   1   2   3   4   5   6   7   8   9