Page 33 - Siyer 4. Ünite
P. 33
Ünıte 4
6. Heyetlerle Görüşmeler
Mekke’nin Müslümanlar tarafından fethedilmesi sonucu Kureyş’in
itaat altına alınması, onun ardından güçlü bir kabile olan Heva-
zin’in İslam’ı kabul etmesi, Medine’de bulunan Yahudilerin şehir- Derkenar
den uzaklaştırılması ve Hayber’in fethedilmesi sonucu Yahudilerin
etkisiz hâle getirilmesi gibi hadiseler Müslümanları Arap Yarıma-
dası’nın en büyük gücü, Medine’yi de Hicaz’ın yeni siyasi merkezi Araplar yılların tayin ve tes-
hâline getirdi. Bu sebeple yarımadanın çeşitli bölgelerinde yaşa- pitinde bazı meşhur olayları
yan Arap kabileleri, Hz. Peygamberi tanımak, yeni dini öğrenmek tarih başlangıcı olarak kabul
maksadıyla Medine’ye heyetler göndermeye başladılar. Hicri be- etmişlerdir. Nitekim Ebrehe’nin
şinci yıldan itibaren gelmeye başlayan heyetlerin dokuzuncu yılda Kâbe’yi yıkmaya geldiği yıla
sayısının yetmişe ulaşmış olması bu yılın elçiler yılı olarak anılma- “âmü’l-fîl” adını vermişlerdir. Hz
sına sebep olmuştu. Ömer zamanında da hicret, tarih
111
başlangıcı olarak benimsen-
Müzeyne, Temim, Ezd, Tay, Esed, Tağlib, Kinde, Sakif ve Kelb gibi miştir. Bu dönemde hicretten
kabileleri temsilen Medine’ye gelen heyetler, bir taraftan Müslü- sonraki yıllar bazı özel isimlerle
man olduklarını beyan ederek kabileleri adına siyasi bağlılıklarını anılmıştır. Bu sebeple hicretin
ifade ediyor diğer taraftan İslam’ın hükümlerini öğreniyor ve ge- birinci yılına “senetü’l-hicre”
ride kalanlara dinlerini öğretecek kişiler talep ediyorlardı. Heyet ikinci yılına savaşa izin verildiği
ve elçiler bazen sahabilerin evlerinde ağırlanıyor bazen de Suffe için “senetü’l-emr” sekizinci
ve Mescid-i Nebi’nin avlusuna kurulan çadırlarda misafir ediliyor- yılına Mekke’nin fethine işaret
du. Dolayısıyla konakladıkları bu yerlerde Resulullah’ın (s.a.v) ahlak etmek üzere “senetü’l-feth” ve
ve davranışlarına tanık olan heyetler sorular sorma ve cevap alma dokuzuncu yılına gelen heyet-
imkânına da sahip oluyorlardı. Hz. Peygamber, Medine’den ayrı- lerin çokluğuna nispetle sene-
lırken onlara çeşitli hediyelerle birlikte bazılarına “emanname” ve tü’l-vüfûd denilmiştir.
kendilerine tahsis edilen arazileri bildiren bir yazı veriyordu. Müs-
lüman olanlara zekât, Hıristiyan olanlara da cizye tahsildarı gön- (Mustafa Fayda, “Sene-
deriyordu. tü’l-vüfûd", DİA, s. 520.)
112
Elçiler yılında çok sayıda Arap kabilesinin Müslüman olduğunu
beyan etmiş olmasına rağmen bazı bedevi kabilelerin İslam’ı
gerçek anlamda kabul etmediğini daha ziyade Medine’nin siya-
si otoritesini kabul etmek zorunda kaldığını Kur’an’ı Kerim şöyle
açıklar: “Bedeviler ‘İnandık.’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz
ama ‘Boyun eğdik.’ deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.
Eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz Allah işlerinizden hiçbir
şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Ayet-i kerimelerde de ifade
113
edildiği gibi uzak bölgelerde yaşayan ve İslam dinini özümsemek ve inançlarını sağlamlaştırmak
için yeterli zaman bulamayan bedevi kabileleri toplu bir şekilde Müslüman olduklarını açıklasa-
lar da eski inanış ve geleneklerini terk edememişlerdir.
114
AYETLERİN IŞIĞINDA
“Allah’ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine
girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve
O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.”
(Nasr suresi, 1-3. ayetler.)
111 bk. İbn Hişâm, es-Sîre, C 4, s. 205; Mustafa Fayda, “Senetü’l-vüfûd”, DİA, C 36, s. 520-521.
112 bk. İbn Sa’d, et-Tabakât, C 1, s. 252-308; İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 254-255.
113 Hucurât suresi, 14. ayet.
114 bk. Âdem Apak, Siyer-i Nebî, s. 382.
121121