Page 7 - Kelam 1. Ünite
P. 7

Bir kelam ekolü olarak ortaya çıkan Mutezile, İs-
           lam dininin aslî hükümlerinin temellendirilmesi, sis-
           tematik hâle getirilmesi, izah ve ispat edilmesi, kar-
           şı fikirlerin cevaplandırılması gibi konularla meşgul
                  10
           olmuştur.  Eski Yunan, İran ve Hint kültürlerinden
           yapılan felsefi eserlerin tercümelerinin de etkisiyle
           Mutezile, yabancı kültürlere karşı inanç esaslarının
           savunulmasında ve inançla ilgili problemlerin çözü-
           münde aklı ön planda tutuyor ve nasları buna göre
           tevil ediyordu. “Kelamın doğuşu” olarak adlandırılan
           bu dönemde özellikle büyük günah işleyenin duru-  Felsefi eserlerin tercümelerinin de etkisiyle İslam
           mu (mürtekib-i kebire), imamet meselesi, Kur’an’ın   dünyasında kelami tartışmalar başlamıştır.
           yaratılıp yaratılmadığı (halku’l-Kur’an), Allah’ın (c.c.) görülmesi (Ruyetullah), Allah’ın (c.c.) sıfatları ve kader meselesi gibi hu-
           suslar temel tartışma konularını oluşturmuştur.  Yaygın ve geleneksel görüşe göre Mutezile, Hasan el-Basrî’nin (ö.110/728)
           ders halkasından ayrılan Vâsıl b. Atâ’nın (ö. 131/748) öncülüğünde bir ekol hâline gelmiştir. 11

              Hicri III. asırda inanç alanındaki ana ekoller ortaya çıkmış ve bu akımlar görüşlerini kendi metotlarıyla savunmaya başla-
           mışlardır. Bu dönemde belirgin bir şekilde ekolleşen Ehl-i sünnet iki gruba ayrılarak gelişmiştir. Bunların ilki Ashabu’l-hadîs
           olarak isimlendirilen ve Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) öncülük ettiği akımdır. Buharî, Müslim, Ebu Dâvûd, Nesâî, Tirmizî
           gibi hadisçilerin de katkısıyla gelişen ve çoğunluğunu hadisçilerin oluşturduğu bu ekol, nasları anlamada sadece akılla
           hareket etme yaklaşımını benimseyen Mutezile kelam anlayışına karşı çıkmıştır.

              Ehl-i sünnetin çoğunluğunu oluşturan ikinci grup
           ise dinî esasları vahyin öncülüğünde akli ilkelerle
           yorumlayıp temellendirme yöntemini benimsemiştir.
           İbn Küllâb (ö. 240/854) ve Hâris el-Muhâsibî’nin (ö.                      Vahiy
           243/857) öncülüğünde gelişen bu ekol daha sonra ta-
           mamen sistemleşecek olan Ehl-i sünnet düşüncesinin
           habercisi olarak kabul edilir.

              Hicri IV. asır, Ehl-i sünnet kelam ekolünün kuruluş
           dönemi olarak kabul edilir. Kelam ilmi alanındaki Mute-  Akıl
           zile egemenliği, daha önce Mutezile mezhebine men-
           sup olan İmam Ebü’l-Hasan el- Eş’arî (ö. 324/936)
           ile sona ermiştir. İmam Eş’arî, kelam anlayışını Basra
           ve Bağdat’ta yayarken, Ebu Mansûr el-Mâtürîdî (ö.   Ehl-i sünnet kelamının öncü imamları vahyi esas
           333/944) ise Maveraünnehir’de Ehl-i sünnet kelamı-  alarak karşılaşılan yeni durumları akli ilkelerle
           nın ikinci büyük ekolünün kurulmasını sağlamıştır.     temellendirmişlerdir.

              Kurucularının adından hareketle Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye olarak adlandırılan bu iki ekol, küçük farklarla ehli sünnetin
           inanç konularına getirdiği esasları belirleyip sistemleştirmişlerdir. Böylece kelam âlimleri, itikadi meselelerde aklın rolünü
           kabul etmiş, gerektiğinde iman meselelerini akli yollarla izah edip tevile başvurarak kelam metodunu kullanır hâle getir-
           mişlerdir. Ehl-i sünnet kelamcıları bilginin kaynakları meselesinde vahiy-akıl dengesini gözeten bir yaklaşıma sahiptir. Ehl-i
           sünnet ekollerinde bilginin kaynakları havass-ı selîme, akl-ı selîm ve haber-i sadık olarak kabul edilir.

           10  İlyas Çelebi, “Mu’tezile”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 31, s. 395.
           11  A. Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, s. 416.

 16                                                   17
   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12