Page 2 - Akaid 2. Ünite
P. 2

İMAN VE MAHİYETİ                      2. Ünite



            1. İman ve İmanın Mahiyeti

                 İman sözlükte tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, gönül huzuru ile benimse-
            mek, karşısındakine güven vermek, ikrar etmek, şüpheye yer vermeyecek şekilde kesin olarak, içten
            ve yürekten inanmak anlamlarına gelir.

                 İmanın terim anlamı; Hz. Peygamberin Allahu Teala’dan getirdiği kesin olarak bilinen hüküm-
            lere (zarûrât-ı dîniyye)  kalben inanmak (tasdik) ve bunu dil ile söylemektir (ikrar). Peygamberimizin
                               1
            (s.a.v) haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul etmek, bu haberlerin gerçek ve doğru olduğuna gö-
            nülden inanmak demektir. 2


              B       BİLGİ KUTUSU

                 Zarûrât-ı dîniyye; “dine ait olup bilinmesi ve inanılması gereken esaslar” anla-
                mına gelir. İmamı Maturidi’ye göre bunları kabul ve tasdik etmek her mümin için
                farzdır. Bunlardan şüphe etmek müminin imanını zedeler.
                 Altı iman esasının yanı sıra kesin olarak sabit bulunan bir takım emirler, yasak-
                lar ve uyulması istenen esaslar yani bazı amelî ve ahlâkî hükümler de bu kapsa-
                ma girer. Mesela beş vakit namazın, zekâtın, Ramazan orucunun ve imkân olunca
                Hacca gitmenin farz olduğuna inanmak; içki içmenin, haksız yere birini öldürmenin,
                ana-babaya itaatsizlik etmenin, zinanın, yetim malı ve faiz yemenin ve buna benzer
                kesin nasslarla sabit olan yasakların haram olduğuna inanmak zarûrât-ı dîniyye-
                dendir.


                 İmanın rükünleri, tasdik ve ikrardır. İmanın hakikati ve özü, kalbin tasdikidir. Başka bir deyişle,
            kalbin tasdiki, imanın değişmeyen aslî rüknüdür. Esasen, imanla bilgi arasında çok yakın bir ilişki
            söz konusudur. Çünkü bir kişinin iman etmesi için önce iman edeceği hususta bilgi sahibi olması
            gereklidir. Dolayısıyla her inanan kişi, neye inandığını bilir fakat her bilme inanmayı gerektirmez.
            İnanılacak esaslarla ilgili bilgiye iman denilebilmesi için  kişinin kalbinde özgür iradeye dayalı bir
            tasdikin, teslimiyetin ve boyun eğişin bulunması gerekir.
                 İmanın  temel  rüknünün  ve  dolayısıyla  da   N  NOT EDELİM
            kişiyi mümin kılan hususun kalbin tasdiki oldu-
            ğunu Kur’an ve hadisler bize göstermektedir:     Tasdikin bulunmadığı salt bilgi, iman
                 “Ey  Resul!  Kalpleri  iman  etmediği  hâlde   değildir. Mümin olmak için sadece bil-
            ağızlarıyla ‘inandık’ diyen kimselerden ve Yahu-  mek  yeterli  olsaydı,  Yahudi  ve  Hristi-
            diler’den küfür içinde koşuşanlar (ın hâli) seni   yanların  Hz.  Peygamberi,  şeytanın  da
            üzmesin...” 3                                  Allah’ı bildiği için mümin olmaları gere-
                                                           kecekti. Bu ise Kur’an ayetlerine aykırı-
                 “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun   dır.
            kalbini İslam’a açar; kimi de saptırmak isterse
            göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır...” 4
                 İmanın temeli ve terk edilemeyecek rüknü, inanılacak hususları kalbin tasdik etmesidir. Bir kişi
            diliyle inandığını söylese bile kalbiyle tasdik etmezse mümin olamaz. Buna karşılık kalbiyle tasdik
            edip inandığı hâlde, dilsizlik gibi bir özrü sebebiyle inancını diliyle açıklayamayan veya tehdit altında
            olduğu için kâfir ve inançsız olduğunu söyleyen kimse de mümin sayılır. Yani baskı ve zorlama (ikrah-ı
            mülci) altında iken küfür içeren bir sözü söylemek veya fiili yapmak, kişiyi mümin olmaktan çıkarma-
            maktadır.
            1. Mahmut Çınar, Zarûrât-ı Dîniyye, TDV İslam Ansiklopedisi, C 44 s. 138 .
            2. bk. Mustafa Sinanoğlu,  İman, TDV İslam Ansiklopedisi, C 22 s. 212.
            3. Mâide suresi, 41. ayet.
            4. En’âm suresi, 125. ayet.

             26
   1   2   3   4   5   6   7