Page 2 -
P. 2
Cami mûsikîsi temelde namaz ibadeti ile ilgilidir ve sadece insan sesi ile icra edilir. Bu sebeple
cami mûsikîsinde, güftelerinden dolayı daha zâhidâne bir uslüp hâkim olmuştur ve daha çok irticali (do-
ğaçlama) bir mûsikîdir. Buna rağmen, İstanbul’da cami mûsikîsinde doğaçlama ortaya konulan eserler bile
birtakım kurallara bağlı olarak icra edilmektedir.
İstanbul, Osmanlı Dönemi’nde XIV. yüzyıldan XVI. yüzyılın ortalarına kadar hem ilim hem de kültür ve
sanatın merkezi olmuştur. Yüzyıllar içerisinde kültür ve sanatın gelişmesi sonucunda, İstanbul tavrı deni-
len okuma tavrı, bu şehirde kendini göstermiştir. İstanbul’u İstanbul yapan hususların başında mûsikîsi
gelmektedir. İstanbul şehir kültüründen beslenen bu mûsikî anlayışı, akislerini en güzel bir şekilde cami
mûsikîsinde bulmuştur. Cami mûsikîsi de bu şehirde zirveye ulaşmıştır. Cami mûsikîsi unsurlarından en
başta geleni Kur’an-ı Kerim’dir.
1. CAMİ MÛSİKİSİ FORMLARI
1.1. Kuran
Yüce Allah (c.c.), insanı birtakım üstün özelliklerle yaratmış ve her kuluna farklı yetenekler bahşetmiş-
tir. Bu yeteneklerden birisi de yaratılıştan insan doğasında var olduğuna inanılan mûsikîdir. Sûfilerin inanışına
göre mûsikî Hz. Adem’le (a.s.) var olmuştur. Çünkü Allah (c.c.) Hz. Adem’e (a.s.) mûsikînin iki temel unsuru olan
ses ve kalbi, yani ritmi vermiştir. Peygamberlerin ruhları, aydınlatılmış ruhlardır. Bu yüce ruhlar fiziksel olarak
algılanabilen bireysel müzikten yola çıkarak, evrensel müziği hissedebilecek güçtedir. Öyle ki Allah (c.c.), bazı
peygamberlerine tebliğlerinde kullanmaları için mûsikî nimetini vermiştir. Örneğin Davut (a.s.) Zebûr’u ma-
kamla ve güzel sesi ile tebliğ etmiştir. Son ilahî kitap olan Kura’n-ı Kerîm’in çeşitli ilim ve sanat dalları ile ilişkisi
olduğu gibi özelde mûsikî ile doğrudan irtibâtı vardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim edebî olduğu kadar müziksel de
bir mucizedir de. Bu hususu Fransız müzisyen Abdullah Gilles Gilbert, Muhammed Hamidullah’a şöyle ifade
etmiştir: “Dünyanın bütün dillerinde nazım eserlerde ritim mevcut olmakla birlikte, bunların hiçbirisinin nesir
parçalarında ritim görülmemektedir ki Kur’an-ı Kerîm bunun bir istisnasını teşkil etmektedir; öyle ki Kur’an-ı
Kerîm okunurken, herhangi bir ayette geçen sadece tek bir kelime değil, tek bir harf bile atlanılacak olsa, bu,
dinleyenin kulağını tırmalamakta ve şiir okunurken mısralardaki duraklama ve aralıklara riayet etmeme gibi
benzer bir ses bozukluğu ortaya çıkarmaktadır.”
Kur’an mûsikîmiz için ayrı bir değerdir. Zira Türk mûsikîsi ve Kur’an iç içe geçmiştir. Bu konuda Hz.
Peygamber (s.a.v.) Döneminde yaşanan bir olay, güzel sesin Kur’anla birleştirildiğinde ortaya çıkardığı etki-
yi anlatmak için güzel bir örnektir: Üseyd bin Hudayr’dan (r.a.) rivayet olunur:
“Üseyd gece vakti Bakara suresini okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur’an okunurken birden
at deprenmeye başladı. Üseyd sustu. O susunca at sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başladı, at yine şah-
landı. Üseyd sustu, at da sakinleşti. Bundan sonra Üseyd bir kere daha okumaya başladı, at yine hırçınlaştı.
Üseyd de artık vazgeçti. Üseyd’in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta idi). Atın çocuğa bir zararı
dokunmasından endişe ederek çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında beyaz bulut
gölgesine benzer bir ses içinde kandiller gibi bir takım ecramın parlamakta olduklarını gördü. Sabah oldu-
ğunda Üseyd Rasûlullâh’a bu olayı anlattı. Nebi ona: ‘Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu’, diyerek
okumaya devam etmesi gerektiğini bildirdi. Üseyd: ‘Ya Rasûlallah atın Yahya’yı çiğnemesinden endişe et-
tim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. Onun için okumayı kesmek zorunda kaldım. O sırada başımı göğe
67