Page 6 -
P. 6

2.5.  Abdülkadir Merâğî

               Doğuda Azerbaycan ve Batı Türkistan kesimlerinde yaşamış olan bestekâr, nazariyatçı, şair, ressam,
        hafız, hattat ve hânende Abdülkadir Merâğî, ö.1435, çağının büyük bir sanatçısı ve mûsikî âlimidir. Önce

        Azerbaycan’daki Celâyirli ülkesinde, daha sonra Batı Türkistan’da Timurlu Devletinde yaşadı. Azerbaycan’da
        iken Safiyyüddîn’in sistemini işlediği Şerh-i Kitabü’l-Edvâr, Zübdetü’l-Edvâr, Risâle-i Fevâid-i Aşere, Ken-
        zü’l-Elhân adlı kitaplarını kaleme aldı. Batı Türkistan’da ise, Câmiü’l-Elhân (Semerkand, 1406) ile Makâ-
        sidu’l-Elhân’ı  (Herat, 1418) yazdı. Farsça kaleme aldığı bu eserlerinde çağın mûsikî yapısını geniş şekilde
        tanıtan Merâğî, hiç şüphesiz Türk mûsikîsi tarihinin önde gelen birkaç isminden biridir. Hoca Abdülkadiri
        Merâğî (ö.1435), Câmiu’l-Elhân adlı Farsça eserinde mûsikîyi, “Ritim ve  kulağa hoş gelen nağmelerin bir
        araya getirilmesi” şeklinde izah etmiştir. 1

               3. bİR MUsİkİŞİNAs TANIYALIM

               buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi

                                      İstanbul’da Mevlanakapı civarında doğdu. Asıl adı Mustafa olup kaynaklar-
                                    da doğum tarihi hakkında bilgi yoktur. Fakat bazı yazarlar 1630 veya 1640
                                    yıllarında doğmuş olabileceğini belirtirler. Şiirlerinde kullandığı Itrî mahla-

                                    sı ve Buhûrîzâde lakabıyla tanınmıştır. Itrî, IV. Mehmet Döneminde (1648-
                                    1687) sarayda mûsikî hocası ve hânende olarak görev yaptı. Kaynaklarda IV.
                                    Mehmet’in onu sık sık saraya davet ederek bestelediği eserleri bizzat kendi-
                                    sinden dinlediği kaydedilmektedir. Hükümdarın huzurunda icra edilen küme
                                    fasıllarına hânende olarak katılan Itrî, bu dönemde kendi isteği üzerine esir-
                                    ciler kethüdâlığı ile görevlendirildi. Onun bu görevi, esirler arasındaki kabili-
                                    yetli ve güzel sesli gençleri bulup yetiştirmek ve geldikleri ülkelerin mûsikîsi
          Buhûrîzâde Mustafa Itrî   hakkında bilgi edinmek amacıyla istediği rivayet edilmektedir. 1712 yılında
                  Efendi            vefat ettiği sanılmaktadır.

                                      Türk mûsikî tarihînin en önde gelen birkaç isminden biri olan Itrî Efendi; hâ-

        nendeliği, şairliği ve hattatlığının yanı sıra özellikle bestekârlığı ile tanınmıştır. Itrî’nin bir mûsikîşinas olarak
        asıl önemli yönü bestekârlığıdır.  Cami, tekke mûsikîsi ve klasik mûsikî alanlarında peşrev, saz semâisi, kâr,
        beste, semâi, âyin, naat, durak, tevşîh, tekbir, salâ ve ilahî olmak üzere Türk mûsikîsinin hemen her formun-
        da eser vermiş nâdir sanatkârlardan biridir. Eserleri alışılmışın dışında bir melodi örgüsüne sahiptir.

               Cami mûsikîsinin şaheserleri arasında bulunan segâh tekbiri ve salat-ı ümmiyyesi, küçük bir ses ala-
        nı içerisindeki büyük ifade gücünün çarpıcı örneklerindendir. Ayrıca mevlevîhanelerde âyin-i şeriften önce
        okunan, sözleri Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye ait olan ve “N’at-ı Mevlânâ” adıyla bilinen Rast Naat sağlam
        melodik yapının olgun bir göstergesidir.

               Itrî’nin İstanbul surları dışında oturduğu, çiçek ve meyve meraklısı olduğu, bahçe işleriyle uğraş-
        maktan zevk duyduğu ve kendisine Itrî mahlasının bu sebeple verildiği, “Mustâbey” armudunun da onun
        tarafından yetiştirildiği kabul edilmektedir. Yahya Kemal Beyatlı “Itrî” adlı şiirinde, onun Türk mûsikîsindeki
        yerini  dile  getirmiştir.


        .Abdülkâdir-i Merâğî, Câmiü’l-Elhân, (nşr.Takî Bîniş), Tahran 1987, s.9  1

 28                                                         29
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11