Page 4 -
P. 4

Fetihler  sonucu  karşılaşılan  kültür  ve  medeniyetlerle  gerçekleşen  kaçınılmaz  alışveriş,  profesyonel
        mûsikîşinasların ortaya çıkması ve bilhassa asil tabakaların mûsikîyi sevip himaye etmeleri, bir yandan Arap

        dilinde yeni mûsikî terimlerin doğmasına sebep olurken, diğer yandan mûsikîye yeni bir soluk getirmiştir. Yani
        bundan sonraki dönemlerde ortaya çıkacak olan mûsikî ilmine bir nevi alt yapı hazırlamıştır.

               Hulefâ-i Râşidîn Dönemi’nde yeni kültürlerle kurulan ilişkiler sonucu şarkı (gınâ) formlarında yenilikler
        ortaya çıktı. Hicaz’da İranlı harp esirlerinin söylediği değişik melodi ve formdaki şarkılar insanların kulağına
        hoş gelmeye başlamıştı. Tuveys, Sâib Hasîr ve klasik Arap mûsikîsini icra eden İzzetü’l-Meylâ bile bu yeni
        mûsikîyi alıp Arap zevkine uygun gelecek tarzda icra ediyordu. Tarihçiler bu dönemdeki mûsikî ilerlemesine
        büyük önem atfederler. Zira nasb veya hudâdan ibaret olan sahrâ mûsikîsi yerini daha sanatlı değişik formlara
        bırakıyordu.


               2.   İsLAM ÜLkELERİNdE İLk MUsİkİŞİNAsLARdAN bAZILARI

               2.1.  el-kindî

               Mûsikîye dair eser yazan ilk İslam filozofudur. Asıl adı Ebû Yusuf Ya‘kub b. İshak’tır. Basra’da doğmuş-
        tur.  Latince’ye  çevrilen  eserleriyle  Kindî  Batı’da  da  bir  üne  kavuşmuştur.
               Birçok ilimde ihtisas sahibi olan el-Kindî’nin mûsikî sahasında, seslerin tertibi, beste yapma, mûsikînin
        unsurları, usûl, mûsikî aletleri ve mûsikî-şiir münasebetlerini konu alan on adet risalesi tespit edilmiştir. Bu

        risalelerden dört tanesi günümüze gelmiş ve üzerinde Doğu’da ve Batı’da çalışmalar yapılmıştır.
               2.2.  fârâbî

                                            Felsefe dünyasında “muallim-i sânî” lâkabı ile tanınan Fârâbî mûsikî ala-
                                        nında da birçok tarihçi ve mûsikî nazariyatçısı tarafından “muallim-i evvel”
                                        olarak  kabul  edilmiştir.
                                            Fârâbî, 870 yılında Türkistan’ın önemli yerleşim merkezlerinden Fârâb
                                        (Otrar) şehrinde doğdu. İlk tahsilini burada bitirdikten sonra Bağdat’a gitti.
                                        Buradan da Suriye’ye geçerek Halep’te Emir Seyfüddevle Hemedânî’nin sa-
                                        rayında yaşadı. Daha sonra gittiği Şam’da 950 yılında vefat etti.
                                            Fârâbî birinci risalenin girişinde “Yunan’da eksik bulduğu bilgileri ekledi-
                                        ğini ve onların bazı hatalarını düzelttiğini” söylüyor. Bu eser Şark mûsikî na-
                                        zariyesine dair en mühim risale kabul edildiği gibi, mûsikî hakkında yazılmış
                                        en kapsamlı eserler arasında zikredilmektedir. Ses ve mûsikînin fizik ve fizyo-
                                        lojik esaslarını tetkik şekli bakımından Yunanlıları aşmış ve çalgılar hakkında
                    Fârâbî              da ilk etraflıca bilgileri veren bir eser olarak ayrıca önem kazanmaktadır.



                      bİLgİ kUTUsU
                      fârâbî’nin mûsikîye dair eserleri şunlardır:

              1-Kitabü’l-Mûsîka’l-Kebir: Asıl adı Kitâbü Sınâ‘ti ‘İlmi’l-Mûsîka olan bu eser İbn Ebû
              Usaybia’nın ifadesiyle el-Mûsîka’l-Kebîr adıyla şöhret buldu.

              2-Kitâbü İhsâ‘i’l-Îkā‘ât

              3-Kitâbün fi’l-Îkā‘ât



 26                                                         27
   1   2   3   4   5   6   7   8   9