Page 18 - Kelam 3. Ünite
P. 18
O OKUMA PARÇASI
En Büyük Cemaat
Sahabî Numan b. Beşir’in (r.a.) naklettiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Birbirlerine
merhamette, sevgi, yardımlaşma ve ilgi göstermede müminleri, rahatsızlanan bir organın ızdırabına,
diğer kısmı, uykusuzluk ve ateşle ortak olan bir beden gibi görürsün.’’ (Buhârî, Edeb, 27)
Sevgili Peygamberimiz, müminleri adeta yaşayan bir organizmaya benzeterek onların birbirlerine kar-
şı ilgi, sevgi ve merhamette canlı bir bedenin duyarlılığına sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir.
Birlik ve bütünlüğü bu hadisten daha veciz ve beliğ bir şekilde ifade eden başka bir tanım bulmak her-
hâlde zordur. Yine kendisine ait olan başka bir ifadede Allah Resûlü (s.a.v.) müminleri, birbirlerini des-
tekleyen tuğlalardan oluşan bir binaya benzetmiş ve parmaklarını birbirine kenetleyerek bunun nasıl
olması gerektiğini ashabına göstermiştir (bk. Buhârî, Edeb, 36). Müminlerin kardeş olduklarını bildiren
Cenab-ı Hakk (bk. Hucurât suresi,10. ayet) hep birlikte Allah’ın ipine sarılarak asla bölünmemelerini
emretmiştir (bk. Âl-i İmrân suresi, 103. ayet).
Hayatı boyunca her türlü ırkî, kabilevî ayrışma ve düşmanlıkları ortadan kaldırarak insanları din kar-
deşliği ortak paydasında birleştirmeye çalışan Hz. Peygamber, sağlığında bu ideali Hicaz Yarımadası’n-
da büyük ölçüde gerçekleştirmiş; ümmetine, sımsıkı sarıldıkları zaman asla yoldan çıkmayacakları bir
rehberi, yani Kur’an-ı Kerim’i emanet bırakarak bu dünyadan ayrılmıştır.
Ne yazık ki vefatının üzerinden daha yirmi beş sene geçmeden, kabilevî ve siyasi çekişmeler bu kar-
deşliği dinamitlemiş, içine düşülen toplumsal kargaşa, ilk dört halifeden üçünün şehit edilmesine yol
açmıştır. Bu fitne ortamında ortaya çıkan siyasal ve itikadi oluşumlar, olumsuz etkilerini günümüze
kadar sürdüren ayrışmalara yol açmıştır. Yukarıda zikrettiğimiz hadiste ifade edildiği gibi, İslam ümmeti
organik bir bütünlüğe sahip olmak zorundadır. İnançları ve idealleri aynı olan insanların, bölük pörçük
olmaları, bazen birbirlerine karşı düşmanca tutum sergilemeleri mazur görülebilecek bir şey değildir.
Birçok tahrik ve kışkırtmaya rağmen İslam toplumlarındaki farklı etnik yapıların büyük bir çatışma
içine çekilememesi, İslam dininin etnik ve sosyal ayrımlar yerine, dinî ve insani değer ve erdemlere
öncelik vermesiyle açıklanabilir.
Yazımıza konu olan hadis, bütün İslam toplumunu tek bir cemaat olarak görmekte, ilgi, sevgi, mer-
hamet, dayanışma ve yardımlaşmada herhangi bir ayrım gözetmemektedir. Buna göre bir Müslüman’ın
derdi her Müslüman’ın derdidir. Kardeşlik hukukunun doğurduğu sorumluluk hiçbir ayırım yapmadan
herkes için geçerlidir. Öyleyse, kendi özel mensubiyetimiz ne olursa olsun her şeyin üstünde tutma-
mız gereken Müslüman kimliğimizle görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Allah Resûlü’nün
(s.a.v.) bizden istediği saygın ve erdemli davranış budur. Allah ve Resûlü’nün bizden istediği cemaat,
yani birlik ve beraberlik, sosyolojik manada mikro yapılardan oluşan cemaat ve gruplar değil, ortak
inanç, düşünce ve hissiyatıyla bütün bir İslam ümmetini içine alan ve karşılaşılan sıkıntı ve problem-
lerde bir beden gibi kendiliğinden harekete geçen kolektif bir yapıdır. İnsanlar için çıkarılmış hayırlı bir
ümmet olmanın (bk. Âl-i İmrân suresi, 110. ayet) gereği bu olduğu gibi, kendi içlerinde bir beden gibi
hareket etme kabiliyetine sahip bu büyük cemaatin diğer dinlere mensup insan kardeşlerine de aynı
duyarlılıkla el uzatmaları zor olmayacaktır.
(Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal, Bir Hadis Bir Yorum, DİB Yayınları, s. 49-50)
66