Page 17 - Hadis 6. Ünite
P. 17
HADİS VE SÜNNETİN ANLAŞILMASI
sar. Nitekim İmam Ebu Hanîfe’ye nisbet edilen itikad konusunda el-Fıkhü’l-Ekber
adlı bir risale vardır. Burada fıkıh, “kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesi”
şeklinde tarif edilir. Bu tarifin içinde itikad, amel ve ahlakın da bulunması bu bakış
açısını destekler.
Hadisin metninde geçen “din” ise şöyle tarif edilir: “Din, akıl sahibi insanları ken-
di tercih ve iradeleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ve dünya - ahiret mut-
luluğunu vaat eden ilahî bir kanundur.” Dini tanımlayan ve tamamlayan bu dört
unsurun parçalanması durumunda yanlış ve çarpık bir din anlayışı artık kaçınılmaz
hale gelir. Özellikle de insanın, akıl ve iradesini bir başkasına teslim etmesi, onu
kimlik ve kişilikten uzaklaştırıp hüsrana sürükler.
Allah’ın (c.c.) hayır dilediği insan; kendisine inanç esasları, helal-haram ve ahlak
konuları gibi dinini yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu bilgileri nasip ettiği kimse
demektir. Gerçekten de dini doğru anlamak, Allah’ın (c.c.) kuluna olan bir lütfudur.
Yüce Allah, Tevbe suresinin 122. ayetinde dinin varlığını sürdürebilmesini iki temel
esasa bağlar. Bunlardan biri tefakkuh, diğeri cihaddır. Bu ayetteki, “dini konuları
delilleriyle iyice araştırıp sonuç almak” anlamında tefakkuh, Zemahşerî’nin ifade-
siyle en büyük cihad (el-cihâdü’l-ekber) demektir.
Gerçekten de dini konularda doğru bilgiye ulaşılması, iman, amel ve ahlak esas-
larının çok iyi bilinmesi, bir Müslüman için dine özen gösterildiğinin işaretidir. Tıp,
diş hekimliği, hukuk, mimarlık ve mühendislik gibi ilim ve sanat dalları, nasıl uzun
bir çıraklık dönemi ve ihtisas tecrübesi istiyor ise dini ilimler de bu yüz yüze eğitim
tecrübesine çok daha fazla ihtiyaç duyar. Aksi halde Müslüman, korumakla yü-
kümlü olduğu beş temel esası; can, akıl, din, nesil ve malı riske atmış olur.
Üzülerek ifade edilmelidir ki “Kur’an İslam’ı” söylemiyle yola çıkıp Resulullah’ın
sünnetini, onun yöntem ve uygulamalarını görmezden gelip itidal çizgisini kaybe-
denler vardır. Bunların yanı sıra, zâhirî (yüzeysel) veya bâtınî (gizemli) eğilim göste-
rip İslam’ın ana bünyesinden uzaklaşanlar da bulunmaktadır. Bu durum, bu büyük
cihadın önemini gösterdiği kadar, onun pek de kolay olmadığını ortaya koymakta-
dır.
Öte yandan, günümüz dünyasında özel bir araştırması ve derinliği olmadığı hal-
de uzmanlık isteyen dini konular hakkında salt nakil veya salt akıl ile konuşan ve
gereksiz tartışmalara yol açan pek çok insan vardır. Halbuki dinin doğru anlaşılma-
sında ve yorumlanmasında nakil-akıl dengesi veya rivayet-dirayet bütünlüğü ilkesi
kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır.
İşte bu yüzden, “ihtisasa hürmet esastır” kaidesini çiğneyip “denetimsiz malu-
mat yığını” ile yazıp konuşanlar, Abdullah b. Mes’ûd’un (r.a.) şu serzenişi üzerinde
düşünmelidirler:
“Siz âlimleri çok, lafazanları (hatipleri, kıssacıları) az olan bir devirde yaşıyorsu-
nuz. Sizden sonra âlimleri az fakat lafazanları çok olan bir zaman gelecektir. Kimin
ilmi çok, konuşması az olursa o övgüye layıktır. İlmi az olmasına rağmen çok konu-
şan kimse ise yergiye layıktır.”
Ayrıca “İbadet ve fazileti olmasına rağmen rivayet bilgisi ve tecrübesi olmayan
bir şahıstan hadis alınmaz.” diyen İmam Mâlik’in uyarısı dikkate alınmalıdır. Aksi
153