Page 12 - Temel Dini Bigiler İslam-2 Lise 1. Ünite
P. 12
1. ÜNİTE
Sonuç olarak bir kimse Hz. Peygamber’in (s.a.v.) getirdiklerini kalbiyle tasdik ediyorsa o
kimse Allah (c.c.) katında mü’mindir. İman konusunda aslolan kişinin iman edilmesi gereken
hususları kalben tasdik etmesidir. Ama kişilerin kalbinde olanı ancak Allah (c.c.) bilebilir. Bizler
bir kimsenin mü’min olduğunu ya o kimsenin kendisinin söylemesiyle ya da bazı ibadetleri gö-
rünür şekilde yerine getirmesiyle anlayabiliriz. Bir kimse kalbinde olanı diliyle de ifade ederse
yahut cemaatle namaz kılmak gibi bir ibadetle gösterirse o kimsenin mü’min olduğuna hükme-
deriz. Bu şart da yerine getirilirse ona Müslüman muamelesi yapılır. Kestiği hayvanın eti yenir,
Müslüman bir kadınla evlenebilir, öldüğünde cenaze namazı kılınır ve Müslüman mezarlığına
defnedilir. Buradan anlaşılıyor ki imanda aslolan kalben tasdik etmektir. Dil ile ikrar etmek ise
kişinin Müslüman olarak muamele görmesi için gereklidir. Öte yandan bir insanın imanında zir-
ve noktaya ulaşması için kalben tasdik edip, dil ile ikrar ettiği hususları hayatında fiili olarak da
yaşaması gerekir. Kişiyi hem Allah (c.c.) katında hem de insanlar arasında değerli kılan şey;
kalbiyle dilinin, özüyle sözünün bir olmasıdır. İnancı, ibadetleri, ahlakı ve davranışlarıyla sağlam
bir karakter sergilemesi, her yönüyle tutarlı bir şahsiyete sahip olmasıdır.
4. İMANIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
Bir kişinin iddiasına itibar edilebilmesi için hangi şartları taşıması gerekir?
İslam alimleri bir kimsenin imanının geçerli olabilmesi ve kişiyi ahirette kurtuluşa erdirebil-
mesi için bazı şartlar belirlemişlerdir. Bu şartlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. İman yeis (ümitsizlik) halinde olmamalıdır. Hayatının son anında ve yaşamaktan tama-
men ümidini kesmişken “iman ettim.” demek kişiyi kurtarmaz. Firavun’un helak anında suda
boğulurken “Ben de iman ettim.” demesi, yeis halinde gerçekleşen imana örnek verilir ve ge-
çerli olmadığı bildirilir. Nitekim bir âyette “Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman ‘Allah’a
18
inandık ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik’ derler. Fakat azabımızı gördükleri za-
man imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah’ın kulları hakkında süregelen âde-
ti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.” buyurulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de
19
“Kötülükleri yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca; ‘Ben şimdi tövbe ettim.’ diyen kim-
seler ile kâfir olarak ölen kimselerin (tövbeleri geçerli) değildir. Bunlara ahirette elem dolu bir
azap hazırlanmıştır.” buyrularak ölüm anında yapılacak tövbenin kabul edilmeyeceği bildirilir.
20
BİLGİ KUTUSU
Ömer en-Nesefî
461 (1068-69) yılında Buhara yakınlarındaki Nesef (Nahşeb) şehrinde doğdu. İlk
tahsilini burada yaptı. Çok sayıda hocadan ders aldı. Karahanlılar döneminin önde
gelen âlimlerinden biri olan Nesefî çeşitli ilim dallarında eserler kaleme aldı. Kuvvetli
hâfızası, keskin zekâsı ve çok sayıda hadis ezberlemesi sebebiyle “hâfız” unvanıyla anıl-
dı. “Akaidü’n-Nesefî” adlı eseri büyük ilgi gördü. O bu eserinde İslâm akaidini çok güzel
bir şekilde özetlemiştir. Bu eser çeşitli Batı ve Doğu dillerine tercüme edilmiştir. Nesefî,
akaid ilmi dışında tefsir, fıkıh, tarih alanlarında da eserler telif etmiştir. Nesefî, 537/
1142 tarihinde vefat etmiştir.
(bk. Ayşe Hümeyra Aslantürk, “Nesefî, Necmeddin”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 32, s. 571-573.)
18 bk. Yunus suresi, 90-91. ayetler.
19 Mü’min Sûresi, 84-85. âyetler. Ayrıca En’am suresi, 158. ayet.
20 Nisa suresi, 18. ayet.
21