Page 10 - Kur'an-ı Kerim 7. Sınıf 2.Bölüm
P. 10
7. Sınıf Kur’an-ı Kerim’i Tanıyalım 1. Ünite
Hz. Süleyman’a (a.s.) bunlardan başka bütün hayvanların dili öğretilmişti. Vahşi hayvan-
larla konuşur, kuş dili bilir, onların konuştuklarını anlardı. O, verdiği bu nimetlerden dolayı Allah’a
çok şükrederdi. O şükrettikçe de Allah ona olan nimetlerini artırmıştı.
Günlerden bir gün büyük bir orduyla yola çıkmıştı. Kuşlar da Hz. Süleyman’ın yanı başın-
da uçuyor ve kanatlarıyla ona gölge ediyorlardı. Ordusunda cinler, insanlar, hayvanlar ve kuşlar
saf saf dizilmişti. Bu manzarayı Kur’an şöyle anlatır:
“Biz Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar da: ‘Bizi mümin kullarının çoğuna
üstün kılan Allah’a hamd olsun.’ dediler. Süleyman, Davud’a vâris oldu ve ‘Ey insanlar, bize
kuşların dili öğretildi ve daha her şeyden bolca nasip verildi. Gerçekten bunlar apaçık lütuf-
lardır.’ dedi. Günün birinde, Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordu-
ları toplanmış olup hepsi birlikte düzenli olarak kendisi tarafından sevk ediliyordu. Derken
Karınca vadisine geldiklerinde, onları gören bir karınca: ‘Ey karıncalar, haydin yuvalarınıza
girin. Süleyman ve orduları, sizi fark etmeyerek ezip çiğnemesinler!’ diye seslendi. Onun
sesini işiten Süleyman tebessüm ederek: ‘Ya Rabbî!’ dedi, ‘Beni nefsime öyle hâkim kıl ki
gerek bana gerek ebeveynime ihsan ettiğin nimetlere şükredeyim. Seni razı edecek güzel
ve makbul işler yapabileyim. Bir de lütfedip beni hayırlı kulların arasına dâhil eyle!” 35
Bunlar gerçekten müthiş cümlelerdi. Mülkün sahibi olan Allah’a hamd ve sena eden Süley-
man Aleyhisselâm, kıyamete kadar hükümdarlara, zenginlere, makam ve mevki sahibi kimselere
ne güzel örnekti. Hz. Süleyman, kendisine verilen saltanat ve nimetlerin hiçbirinden dolayı gurura
kapılmadı. Tam aksine Allah’a hamdetti. Ümmeti için dua etti. Allah’tan, kendisini güzel işlerde
başarılı kılmasını ve salih kulların izinden gitmeyi kendisine vermesini istedi. 36
35. Neml suresi, 15-19. ayetler.
36. Kasasu’n-Nebiyyîn li’l-Etfâl, Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî, s.308
30